31 Temmuz 2008 Perşembe

Ayşegülnazcan İstanbul'da, bölüm 2: Let Love Rule

Uluç is sooo cooool....

Tekrar merhaba sevgili blogseverler. Üst fotoğrafta görmüş olduğunuz kare Küçük Beyoğlu'ndaki toplaşmadan bir kanıt, bir anıdır. Evet, burada muhabbet çoktaan boka sarmıştı, hatta yanlış hatırlamıyorsam bilimum hatun ve iddia muhabbetinden sonraydı bu. Yanlış da hatırlıyor olabilirim tabii, o ayrı, ama o kadar da önemli değil. Maksat o geceden bloga bir fotoğraf kalması, ama toplamda üç fotoğraf var ve birinin çok karanlık, diğerinin de çok artistik olduğu göz önünde bulunduruluarsa en koyulası bu fotoğraf. Ve evet, bir gün uzun cümleleri kontrol edebileceğimle ilgili umudum var gibi.

Ne diyorduk, ya da nerede kalmıştık? Dün hiç fotoğraf çekmemiş olsam da sanırım güzel bir gün olduğunu söyleyebilmek için bir kanıta ihtiyaç yok. Sabah yine Görkem Bey'in yanına gittim muhabbet eylemeye, hatta Ege Beylere de rast geldik, pek normal olarak direkt futbol muhabbeti açıldı, ben de uykusuz okudum. Gerçi bir an bir aydınlanma yaşadım "Lan... FM oynasam ya ben..." şeklinde, Ege ile Görkem de "anlamsız boş bakışlarla" bana döndüler. Sonra söylediğim bana da mantıksız gelmedi değil, ama yine de oynanabilir, neden oynanmasın ki, değil mi?

Sonra karşıya geçmek icap etti sayın Memo Bey'in filmi için, ki ismin başındaki "sayın" ibaresine dikkat çekmek istiyorum, neden bilmem. Filmin kimi kasetlerini izledik beraber, oldukça güzel gidiyor gibi gözüküyor ama tabii montaj sonrası da izlemek lazım:) Neyse, kimi sahneler çektik, kendisinin oyunculuğuna hayran kaldık - özellikle sapıtma sahnelerinde- , deli gibi güldük, eğlendik. Bir de kırkayak güzel bir hayvan yahu, hakkaten.

Sonra yine karşıya geçmek icap etti sayın Lenny Bey'in konseri için, ama bu sefer sayın ibaresine dikkat çekesim yok. Ne diyordum? Geçtik Beşiktaş'a, Kuruçeşme'ye kadar yürüdük. Yolda Sayın Kösemen bol bol fotoğrafını çekti sağda solda gördüklerinin, Türkçe Rap'e yapıcı-eleştirel bir gözle baktık. Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki, bir sevgilide en çok aranan özellik, sevgilisini güzel tuvaletlere götürmesidir. Önemli olan budur, gerisi yalandır.

Ha ne? Evet, Lenny Kravitz. Bir süre Dünyacan Bey'i bekledikten sonra bilekliklerimizi takıp, fosforlu bıdılarımızı da alıp içeri girdik. Lenny Amcayı birazcık bekledik, evet, ama, yahu ne güzel konserdi. Amcamın kafada yıldızlar dönüyor zaten, pek de güzel söyledi ve çok içtendi yahu, girdi seyircilerin arasına.. Yahu, evet, şu dakika fark ettim ki sevmiyorum konser yorumlamayı. Güzeldi işte, çok güzeldi.

Konser sonunda topladığım mavi bıdıları Memo'ya verdim, filminde kullanması için, akabinde Maltana mıdır, malt içeceklerimizi alıp (ben bitiremedim) Beşiktaş'a yürüdük. Yolda köprü ışıklarının manasızlığını irdelerken -bu bireysel bir irdeleme zira Dünyacan Bey'e göre ertesi gün bunun muhabbetini yapıp çok güldük diyemezmişiz, gerçi ben diyorum şu an, ama bireysel güldüm yine sanırım bu işe- Burger King'in kapalı olduğunu gördük, kendimizi KFC'ye attık. Karnımızı doyurduktan sonra da İstanbul'da kaldığımız yerlere dağıldık.


İstanbul'a geldiğimden beri ilk defa normal bir yatakta yatmış olduğumdan olsa gerek, fosur fosur uyumakla kalmadım, sabah da onbire kadar falan uyanamadım. Uyandıktan sonra da tabii ki Ece Hanımı rahatsız etmeye gittim, iki kat yukarı. Çaylarımızı içip, günlük olağan bilgi alışverişimizi yaptıktan sonra, kendisini kendi yaptığım abuk sabuk müzikler eşliğinde çılgınca dans ettirdim. Söz konusu dansı tamamladıktan sonra Ece hatun kendini derse verdi, ben de bütün günümü internet karşısında tembellik eyleyerek geçirdim. Sonra da "aaa madem wagamama kuponumuz var ve madem bugün harcamak için son gün, neden üşenmeyip Taksim'e gitmiyorum ki harcamak için" dedim ve sevgili Pink Floyd Tiribüt grubumuzun sevgili sesçisi Hakan'ı dürttüm...



İşin aslı şu: ben çılgınca üşeniyordum Taksim'e inmeye, üstelik benimle Taksim'e inecek olan Ece'nin de ders çalışması gerekiyordu. Ancak Hakan ve Selin'in bana vermiş olduğu Wagamama kuponu bir araya gelince Dorm tarafından ele geçirilmekten kurtuldum bir şekilde, ve kendimi dışarıya attım. Dişil varlıkları anlamıyor olduğunu iddia eden arkadaşımızı abuk sabuk danışman edalarıyla biraz aydınlattıktan sonra 7PF provasına geçtik, karnımız tok bir şekilde. Prova fotoğrafları da mevcut, ancak onları henüz JPEGe çevirmedim, bir sonraki yazıya artık, inşallah:)


Ve, evet bu akşam 7PF2P konseri var, StudioLive'da:)

Hiç yorum yok: