23 Ağustos 2008 Cumartesi

Who's afraid of the big bad wolf?

Babamın kitapları vol.1

Pisti boşaltıyoruz, tabii bu toparlanma, temizlik ve taşınma sürecinde abuk sabuk şeyler ortaya çıkıyor. Abuk sabuk dediğim şey şu aslında; ailemizde genel bir koleksiyonerlik mevcut-daha çok bende ve babamda, bence annemde de var baya, ama o kendini bizden daha iyi kontrol edebildiğini iddia ediyor. Herneyse, bu koleksiyonerlik durumu da şunları gerekli kılıyor, ve bu yüzden hiçbir yere sığamıyoruz:

1-Herhangi bir yerde herhangi ilginç bir şey bulursan al.
2-Bulduğun şey çok ilginç olmasa da herhangi bir şeye örnek oluşturuyorsa al.
3-Hatırası olan şeyleri sakla.
4-İçinde bulunduğun olaylarla ilgili şeyleri sakla.
5-İlla kurtulman gerekiyorsa, elindeki malzemenin değerini bilecek birini buluncaya kadar bekle.
6-Odanın belli bir (kişiye özel) düzeni olsun, ama her yerden eşyalar taştığı için ne kadar toplu olursa olsun dağınık dursun.
7-Diğer aile üyelerini dağınıklıkla suçla, "Bir gün şu odaya girip her şeyi atacağım" de.


Evet, kurallar bunlar. Bu kuralların birebir yansımasını babamın iş yerinde, benim odamda, annemin eski okulundaki odasında, salonumuzda, evimizde, her yerde görebilirsiniz. Ve bu durumun en tatlı ve en yorucu hali de odayı topyekün toplarken ya da taşınırken yaşanıyor, bir haftadır pistte yaşanan da bu işte.
Babamın halletmesi gereken çok fazla iş olduğundan, anneminse okulda çalışması gerektiğinden, babamın odasını genel olarak toplamak bana düştü. Şimdi, 6. maddeye baktığımızda "kişiye özel" kavramının ifade ettiği durum, hakkaten kişiye özel olması, dolayısıyla babamın benim odamda kaybolacağı gibi ben de babamın iş yerinde kayboldum. Dergiler, kitaplar, fotoğraflar, broşürler, ıvır zıvırlar, bilmemnereden gelmiş bilmemneler, orjinal bıdılar, hedeler, hödöler... Üstelik annem de okuldaki işi dışında piste yerleştiğinden onun da eşyaları o odadaydı...
Sonuçta bir şekilde toparladık, uzun sürdü, ama babam da yardım etti, annem de , ve bitti, boşalttık odayı. Ama benim bahsetmek istediğim şey bu değil, şu; kitapçılarda yanına yaklaşamadığım büyük, ciltli, renkli tasarım ve fotoğraf kitaplarından oluşan bir kütüphanesi var babamın, reklamcılık yıllarından kalma. Yani, evet, o kitapların hep farkındaydım, ajanstayken de, pistteyken de, ama işte toplarken bambaşka oluyor psikoloji. Ulan ben bu kadar çok olduklarını bilmiyordum.
Alakasız not: Deniz Seki, sana sesleniyorum, çirkinsin.


Alakalı devam: Sonuç olarak ben bu kitaplar arasında kayboldum, ama vakit olmadığı için çok detaylı inceleyemedim. Babam işi bırakınca ne yapacak onu da bilmiyorum. Artık gider ofise karşılıklı kitaplara bakarız:)

Babamın kitapları vol.2

Şimdi biz her ne kadar pistten taşınıyor gözüksek de, bir hafta daha pistteyiz. Ne münasebetle diye sorduğunuzu duyar gibiyim; Formula G nedeniyle efenim. Bir de Hidromobil. Tübitak düzenlemiş, bilimum üniversite, ve evet, ben yine görevliyim. Bu da, ilerleyen günlerde bu sayfayı yine kimi organizasyonların kimi fotoğrafları ve yorumlarıyla meşgul edeceğim anlamına gelmekte. Yihu!

Alakasız not: Buradan Harry Potter'a sesleniyorum... Vazgeçtim seslenmicem... O değil de South Park'ın "The Return of the Fellowship of the Ring to the Two Towers" adlı bir bölümü vardı, onu hatırladım bir an, ahahaha, ne güzel bölümdü yahu...

Bu da işte benim odamın kapısı. Üzerindeki de odamın kapısındaki bant lekelerine kıl olmam sonucu yaptığım özenti poster. Özenti diyorum, zira amaç o zaten, 60ların konser/festival posterlerine benzesin istedim. Şimdi bir de yakından bakalım;
Bu işte, böyle bir şey. Üzerinde yazan tüm zırvalar odaya girişte "aslında bu bi müzik festivali hihihoho" diyebilmek için. Blue room of blues kalıbının nedeni, duvar kağıtlarımın mavi olması ve son dönemde pek blues dinliyor olmam-ha bi de söz konusu kelime öbeğinin hoşuma gitmesi:). A million ways to spend our time ise orjinalinde "your time" diye geçen bir şarkı sözü, severiz, konuyla alakası olmasa da.

Saygı duruşumu da yaptım.


O zaman film seyredeyim madem.

Hiç yorum yok: