1 Mayıs 2010 Cumartesi

İskan bakanlığı ve bir takım ülkeler








  • İlerleyen günlerde değişime ve dönüşüme uğramış olsa da, bu yazıda göreceğiniz fotoğraflar, sevgili tatilimizin temasını net bir şekilde göstermektedir. Evet, gezinin teması sandviç hazırlamak, ton balığı depolamak, ve bunları tüketmek üzerinedir. En sona bir tane dondurma yediğimiz karışmış, ama orada zaten nispeten lüks yaşamaya başlamıştık.
  • Öncelikle, hastasıyım İsveç'teki akrabalarımın. Onları ilk defa kendi evlerinde, kendi şehirlerinde ziyaret etmenin bu kadar anlamlı olabileceğini hiç tahmin etmemiştim ben. Tekrar tekrar tanışır, tekrar tekrar saygı duyar gibi.
  • Carlsberg'in fabrikası çok güzel. Çook güzel, öyle böyle değil. Müzenin pazartesi günü kapalı olduğunu akıl edemeyecek insanlar olduğumuzu inkar etmiyoruz, ama bir yandan da yanlışlıkla müze yerine gerçek fabrikaya girmiş olmaktan pek memnunuz. Yahu bir fabrika sanat eseri olur mu? Fabrika bacası dediğin beton olur, en fazla boyanır, ejderhalar ne ola? Fabrika duvarında neden büstler var? Bu fabrika neden bu kadar güzel? Ve neden bütün mahalle fabrika ulan?
  • Genel bir şans vardı üzerimizde galiba, gerek ev sahiplerimiz Çiğdem, Ayşegül ve Ülkü açısından olsun, gerek Helsinki'de geçireceğimiz bir günün bu İskandinavların baharın gelişini kutladıkları Walpurgis Day'e denk gelişi olsun.. O değil de, biz kontrol ettik, bahar gelmemişti, neyi kutluyorsunuz allasen demek istedik ama saygısızlık etmeyelim dedik. Yoksa bir de hepsi çok zibidi, içip içip oynadılar bütün akşam.
  • Ve evet, Danimarka'da göl, İsveç'te liman manzaralı evde kaldık.
  • Peki biz nereden bilebilirdik İsveç'te çeşit çeşit çay, Finlandiya'da çeşit çeşit kahve olacağını? Evet, kültürel gezilerimizin bir bölümünü aslında market gezmeleri oluşturdu, çay-kahve konusunda biraz kontrolden çıktık. Seven Elevenlar en yakın dostumuz, ICAlar en büyük sırdaşımız, meyveli yoğurtlar omzunda ağladığımız arkadaşlarımız oldu.
  • Üç ülke boyunca taşıdığımız konserve balıklardan birini havaalanında tüketerek birkaç kişinin tiksinerek ölmesine neden oldum. Pişman değilim, yine olsa yine yaparım.
  • Tabii ki kimseye hiçbir şey ifade etmeyecek, ama bizim muhtemelen deliler gibi güleceğimiz bir sürü anı biriktirdik Ece Hanım ile, biriktirmesek ayıp olurdu. Bir haftanın sonunda, ellerimiz dudaklarımız çatlamış, pislikten, omuz ve ayak ağrısından ölür hallerde gezinirken artık bünyeler bile ortak çalışıyordu, ve aslında bu biraz korkutucuydu. Neyse ki ayrılabildik, artık kendi açlığımı, kendi mide bulantımı falan yaşayabiliyorum. Huh.
  • İsveç'ten geçip bir IKEA göremeden döndüm ya, ona yanıyorum. İsveç köftesi bile yemedim, düşünün artık:)
  • Daha ne diyeyim? Tuhaf ama güzel geçen tam bir haftada, yaldır yaldır gezmeler, İskandinav mimarisine doymalar söz konusuydu. Bir tatilin daha sonuna gelirken, Ece'ye yol arkadaşlığı, Çiğdem'e, Deniz'e, Ayşegül'e ve topyekün Holago ailesine ev sahiplikleri için, Eurohostel'e katkılarından dolayı teşekkür ederiz.

Hiç yorum yok: