26 Aralık 2010 Pazar

"Yalansa söyle"

Haftasonu İstanbul'daydım sayın seyirciler, yine yeni yeniden. Her Taşoda konserinde olduğu gibi (mezun olduğum halde) iki günde üç konser verdik, zira bilirsiniz ki organizatörlerin en sevdiği şey, 7 Pink Floydlar'ın konser tarihlerini Taşoda'ya denk getirmektir. Ha bu kötü müdür, benim durumumda değildir, böylece tek haftasonu tatilinizde üç konseri aradan çıkarırsınız. İstanbul'a doğru "konser vermek" gibi havalı bir bahaneyle yola çıkar ve aynı havayı dönüşte de "yahu iki günde üç konser verdim, hohoyt" şeklinde devam ettirebilirsiniz. Evet evet, yapabilirsiniz bunu.

Ben de Çarşamba gecesi çok havalı bir şekilde, ama biraz öksürerek İstanbul'a gittim. Perşembe sabahı sesim kısıktı, ama Ali Bey'in hazırlamış olduğu bir takım ıhlamurlu, zencefilli, tarçınlı karışımlarla hem Emir Bey hem de Lemur konserine hazırdım. Elimde Emir Bey'e dair fotoğraf yok, ama Lemur konseri Ali Öztürkmen ve İrem Gülersönmez tarafından şu şekilde sabitlendi:


Zaten Taşoda konserlerinin ilk üç konserinin "sen ben bizim oğlan" mantığında ilerlemesi, bizden sonra sahneye çıkan grup Sakareller'i de büyük bir istekle izlememize sebep oldu, biz bununla da kalmayıp sonuna kadar kaldık, coştuk coşumsadık. Ama aşağıda bu coşkulu anlardan değil, Sakareller'den bir takım pozlar bulacaksınız:


O değil de, benimle çalışmayı reddeden sevgili jakımın, benden sonraki tüm grupları kaldırması çok üzücü yahu. Tribi bir banaymış allahsız jakın.

Neyse efenim, o değil, bir de 7 Pink Floydlar konseri verdik ertesi gün. Türlü talihsizliklerle süslediğimiz konser bir yandan da sevgili davulcumuz Cem'e kırmızı tanga atılan ilk konser olma özelliğini taşıyor. Bunlar da kulisten haller:


Kulise atari koymuşlar laaan...

Son olarak, sevgili dostum Görkem'i "hoca" sıfatıyla gördüm, odasına ziyarete gittim ya, herhalde artık ölsem de gam yemem...

Şekil 1.a - Temsili rehberlik görüşmesi



Dibnod: Aslında bu yazıya, çok Ezeldizisindençıkmışcasına "İki hayat var yeğen... Birinde hede diğerinde hödö..." gibi bir giriş yapabilirdim, ama kendimi yeterince dayı görmedim. Zira evet, şu an çok net bir şekilde iki farklı hayatım var, ve bu iki hayat birbirlerini zaman kısıtlamaları dışında pek etkilemiyor. İstanbul'da anaokulu psikolojik danışmanı değilim, İzmir'de de İstanbul'daki ben değilim. Çok mu ilginç? Yoo, değil aslında, oldukça da standart belki.

Yoruyor dememi bekleyebilirdiniz, ama yormuyor yahu. Birbirini besliyor, birbirini anlamlandırıyor az çok.

Hiç yorum yok: