11 Eylül 2011 Pazar

Maastricht'te son durumlar

Ve evet, evsiz geçirdiğim bir haftanın sonunda şu ya da bu şekilde güzel bir oda buldum kendime. Evin sakinlerinin çoğu lisans öğrencisi, onların da çoğu üniversitenin ilk senesinde, tahmin edersiniz ki koca binada (yaklaşık 40-60 kişi sanırım, emin değilim) en büyük benim. Özellikle ilk gecemde denk geldiğim "warm-up party" beni uzun vadedeki planlarım için (bkz. bir yüksek lisans öğrencisinin olası planları; ders) dehşete düşürse de, sonraki iki günde karşılaştığım sessizlik fazlasıyla umut vaat ediyor. Gerçi böyle dediğime bakmayın, ben de söz konusu partide elimde biramla, 19-20 yaşındaki gençlerle sosyalleştim (sanki 3 yaş çok yaşmış gibi davranmam da güzelmiş), yapmadım değil.

Kaldığım oda mobilyasız olarak veriliyor, ama benim açımdan çok stratejik bir yerde; şehir merkeziyle okulun tam ortasında. Daha da güzeli, odam ağaca, çiçeğe, böceğe bakıyor, ve bu benim için ne ara en önemli detaylardan biri oldu hiçbir fikrim yok. Mobilya olarak, geçici kullanım için bir yatak verdiler, sanırım satın alabilir, ya da geri vermek üzere "kiralayabilirim" yatağı.

Tabii ki bir oda sadece yatakla oda olmazdı, ama vize depozitosunu geri vermelerini beklediğim için param sınırlıydı. Belli araştırmaların sonunda en ekonomik çözüm gibi gözüken bir BODÖ almak üzere Ikea yollarına düştüm. Söz konusu yollara düşmeden önce, ev arkadaşlarımın "Tek başına mı gidiyorsun? Araban yok mu? E nasıl getireceksin ki?" sorularını geçiştirdim. Hatta bunları sordukları için içimden onlarla dalga bile geçtim. Alt tarafı bir Bodö'nün yassı pakedini taşıyamayacaksam öğrenciliğim batsındı. 
 
Merak edenler için: Bodö

Tabii ki Ikea çevresindeki yapı marketlerden, dükkanlardan da bir şeyler almıştım, ama torbalarımın ağırlığı beni umutsuzluğa düşürmüyordu. Tam bir Ikea ineği olarak alacağım şeylerin listesini yapmış, raf ve sıra numaralarını yazmıştım, ve Bodö, işte orada iki raf ötede beni bekliyordu....

Ya da ben öyle sanıyordum, zira Maastricht ve çevre üniversitelere akın etmiş olan binlerce mobilyasız öğrenci, Bodölerimi tüketmişti. Koskoca Ikea'da Bodö yoktu, bu nasıl bir umutsuzluktu. Artık Ikea'da gezmenin bir anlamı kalmamıştı, eve dönüp, zavallı gömleklerime neden elim boş geldiğimi, neden onları en az bir hafta daha bavulda tutmam gerekeceğini açıklamak zorunda kalacaktım...

Derken Bodö'den daha çok mantığıma uyan bir şey gözüme çarptı. Saniye beklemeden aldım, ama tabii ki eve götürmem (yassı pakede rağmen) biraz uzun sürdü. Ve evet, sol kolumu ve sağ omzumu Ikea'dan taşıdıklarım için birkaç saatliğine çeşitli ağrılara feda ettim, ama o kadar badass hissettim ki, o kadar olur. Şu an gömleklerim mutlu, tişörtlerim mutlu, odam bir çalışma masası, lamba ve sandalye istiyor, ama ona beklemesini söyledim.



Dipnot: Ikea'dan bir dahaki sefere sanırım eve taşıtacağım. Ama öğrenciliğimden zerre bir şey kaybetmeden, sanki yerimden kalkmaya üşeniyormuşumcasına (yalan da değil gerçi), gerçek bir asosyal gibi, internetten sipariş vererek...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

türkiye'ye dönerken bana jack getir.

operadaki fantom dedi ki...

uçaktan karşılarsan olur, yoksa oralara kadar getiremem...