10 Ekim 2011 Pazartesi

Süpermegaçılgınbitpazarı



Koleksiyonerlik ilginç bir şey, mesela ben ailecek koleksiyoner olduğumuzu babamın ofisini boşaltırken fark etmeye başlamıştım. Ne yazık ki bizler iyi koleksiyonerler değildik, hatta içten gelen bir "toplama, biriktirme" arzusunu ve onları atamamayı koleksiyonerlikle karıştırıyor bile olabilirdik. Biz, bulduğumuz her ilginç nesneyi, güzel tasarımları, hoş broşürleri, posterleri, kitapları, objeleri, bedava bulduklarımızı, para verdiklerimizi, her şeyi ama her şeyi toplayıp çeşitli dolaplara yerleştiriyor, arada bakıp "vay anasını" diyor, sonra tekrar kaldırıyorduk. Toplananların ilgi çekme aşamasında herhangi bir konu kısıtlaması ya da bir sistem yoktu, koleksiyonumuzda bmx bisiklet de vardı, güzel şapkalar ve ilginç gözlükler de. 

Yani, bizler sistemli giden, sınıflandıran, yaptığı koleksiyonu gerçekten gösterebilecek insanlar değildik. Müze kursak kurardık, ama ne müzesi kuracağımız belli değildi. Bir de buna benim eski zımbırtılara olan saçma ilgim, ve estetik anlayışımdan 80ler ve 90ları çıkarmış olmam eklenince evimize sığamıyorduk. Buna rağmen, evet, bit pazarlarına gitmeye, oralardan akordeon falan bulmaya devam ediyordum.

Cumartesi günü de buraların kongre merkezi olan MECC'te kurulan dev bit pazarına (ya da daha uygun bir deyişle bit fuarına) gittik Raquel ile birlikte. Bütün masaları gezmemiz 4 saatimizi aldı.






Tabii ki belli bir kategoriye yönelmiş tezgahlar mevcuttu, bazı tezgahlar sadece plak, bazıları sadece kıyafet, bazıları da yukarıda da dikkatinizi çekecek şekilde, çoğunlukla saat satıyordu. Bazı tezgahlar oldukça düzenliyken, bazı tezgahlarda elinizi kolunuzu kaybedebiliyordunuz. Benim serçe parmağımı bulabilmem 20 dakika aldı mesela bir tezgahta...

Ama bence en güzeli alakasız ıvır zıvırın, elektroniklerin ve eşyaların, eskilerin ve biraz daha yenilerin bir arada bulunduğu saçma sapan masalardı. Söz konusu masalar fiyat açısından dengesiz olabilse de bulunan nesneler açısından oldukça etkileyiciydi.

 
 Misal şu güzide Pikaçu ile Jesus Christ ilişkisine bir bakalım...


Eskiye ne zaman değer vermeye başladım, ne zaman antika bir insan oldum bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa, doğru dürüst devam ettirebildiğim iki koleksiyonumu oluşturan plak ve analog makinalar konusunda hep şanslı oldum. Bugün plaklardaki şansıma değinmenin yanısıra, aslen makinaları tanesi 5€dan satan, ama koleksiyonum olduğunu söyleyince hepsini 15€ya veren adamı anacak ve eve sırıtarak dönmemi vurgulayacağız...



4 adet 35 mm, 2 adet orta format var kullanabileceğim. Filmlerini muhtemelen bulamayacağım, bulsam da banyo ettiremeyeceğim, ettirebilsem bile parasal açıdan göçeceğim 2 adet 126 (biri Bilora, diğeri Kodak Instamatic 100), 2 adet de 110 film kullanan makinem mevcut, ama olsun, bir şekil modifiye edilir onlar da.
Bu arada plakları merak edenleri de şöyle alalım:




 Bu da, olası erkek okurlarımıza bir pazarından bir hediye olsun:


3 yorum:

Emir Bey dedi ki...

tüm para verilip çıkılabilirmiş yahu ucuz atlatmışsın yine, bir de para biriktir de zoom al bak n'olur, sensiz kayıt yapmak istemiyorum

operadaki fantom dedi ki...

hadi len çatır çatır yapıyorsun işte kayıtları allahsız:)
zoom alıcaz, söz alıcaz bak...

operadaki fantom dedi ki...

eğer analog makinalarda ve plaklardaki şansımı biraz kayıt cihazlarına da kaydırırsam yolda giderken yerde bile bulabilirim zoomu.