30 Ekim 2012 Salı

Paylaşıma boğmak/paylaşıma doymak

Uzun uzun yazacaktım, ama konuyu çok dağıtacağımı fark ettim.

Alper yeni tanışmadığım, lakin gerçek anlamda yeni tanıdığım ve "ulan niye daha önce tanımamışım, manyak mıymışım" dediğim bir güzel insan. Üstelik Bülent Ortaçgil'in en sevdiğim şarkılarından birini düzenlemiş, söyler misin dedi, gözlerimi kocaman açıp şuradaki tepkiyi verdim:

Tabii iletişim yolu olarak facebook kullandığımızdan kendisi bu tepkimi göremedi.

Sonuç olarak cips bağımlılıklarının, zeka düşüklüklerinin ve gülme krizlerinin arasında bir yerde şöyle bir şey kaydettik; Bülent Ortaçgil'den geliyor, "Sana Geldim".



Bunun yanında, hatırlar mısınız bilmem, sevgili arkadaşımız Can ve onun Hollandalı arkadaşlarıyla bir takım zibidilikler peşinde koşmuştuk, lakin ben o zibidilikleri burada paylaşamamıştım (ve evet, her yazıyı dikkatle okuyan ve hatırlayan bir kitle olduğunu varsayıyorum, yoksa blog işinden boş veriverir insan). Haber salın ağalar, gün paylaşım günüdür, gün EPnin yayınlandığı gündür, gün remikslere doyduğumuz gündür. İşte o mutlulukla Hollandalı kızı saldık çayıra çimene, ama nereden bilecektik ki o ormanda dalları kıracak, toprağı eşeleyecek? Safi zarar...


Bakmayın dalga geçtiğime, mümkün olsa her ortamda "BAGIN BAGIN BİZ NABDIK" diye göstereceğim klibi. Ekibin adı Hypnotic School; Rutger Muller, Michael Vultoo, Can Aydınoğlu ve benden oluşuyor. Şöyle de bir sitesi var hatta, oraya da bir ara uğrayın bence. 

Sonra da bana uğrayın, ben biraz sıkıldım. Evde yiyecek bir şey yok ama çay içeriz, kahve içeriz.

28 Ekim 2012 Pazar

Sebzeli döner


Babam'ın İsveç'ten abisi geldi, hem de ailecek. Lakin şarkı "evde bir bayram havası" şeklinde devam edemiyordu, zira söz konusu ağabey bize, eve değil, Bodrum'a gelmişti, babaannem de torunlarını ve torunlarının çocuklarını görmek için oradaydı. Yani, planımız bayram havasını bayramın kendisiyle tecrübe etmekti, eğer Behçet Amcam babaanneme de sürpriz yapmak için hepimizi Bodrum'a çağırmasaydı...

Babaanneye sürpriz anı...

Ben bayramları ve bayramların insanların bir arada olması için sunduğu bahaneleri seviyorum. Anneanneye babaanneye sarılmayı, onları alınlarından öpmeyi seviyorum. Kalabalık aile toplantılarını, minik dedikoduları, büyük şakaları seviyorum. Birbirinden bu kadar farklı insanların aynı masada oturmasını ve bundan büyük mutluluk duymasını seviyorum.



Tabii bu arada madem tatil mekanındayız o zaman güneş toplayalım sizin için dedik, ve tatil köyü fotoğraflarının klişe görüntüsünü anlatmak için şu güzelim şarkıyı mundar ettik.

 
"Günü güneşi tutmadan kapatırsam içim rahat uyuyamam..".

Bir de tabii ufaklıklar var, İsveç'teki kuzenlerimizin çocukları. İki kuzenimiz Ülkü ve Ceylan aniden seri üretime girdiler ve yıllardır içimizde biriken yeğen ihtiyacını giderdiler sağolsunlar.

 
 

Bizim Gangnam Style yapan bir babaannemiz ve bir çocuğu eğlendirmek için saniyede şebekleşen bir sülalemiz var. Bir de havaların güzel olmasını sağlayan şansımız. Bir de Renk (kıyamam) zehirlenmeyeydi mükemmel olacaktı, ama onu da nazar boncuğu olarak alalım. Hep böyle buluşmalara doyalım, hep kafiyeli konuşalım.

Bir "Kurban olurum" programının daha sonuna geldik, seneye yine kurban bayramında, en büyük miktarda huşu ve en ulvi muhabbetlerle tekrar birlikte olmak üzere.

Dipnot: Sebzeli döner iyidir, Penguen'in fıstıklı dondurması candır, bu da böyle biline.

23 Ekim 2012 Salı

Kınalı kuzular, bölüm 2

(Bu macerayı anlatırken pek kronolojik gidemiyorum. Bölüm 1 daha sonra gelecek...)

(....)

Emir, Emir, Merve, Gültuğ, Canberk ve Chiara ile Kınalıada'ya ulaşalı üç buçuk saat olmuştu; biz bu üç buçuk saatte çayımızı içmiş, adada dolaşmış, videomuzu çekmiştik. Üç buçuk vapuruyla dönmeye kararlıydım başta, ama işte o dakikalarda sevgili dostlarımın ikna çalışmaları olumlu sonuç almaya başlamıştı. Böylece içimizde yükselen pide ihtiyacını doyurmak için bir yerlere oturduk. Bu aşamada ben Merve'yi modelim olarak belirlemiştim, çekinmeden kendisini çeşitli yerlerde poz vermeye zorlamaktaydım...




Bu güzel keyifli günün sonlarına doğru yaklaşır, ve hangi şarkıya video çeksek diye kararsızlıklar içinde boğulurken, (kesinlikle kendimden beklemeyeceğim bir cengaverlikle) "O ZEMAN BEN BU GİTARI ALIR SÖYLERİM" dedim. Böylece, canım arkadaşlarım sayesinde, Kınalıada'daki en ilginç evlerden birinin önünde, şöyle bir kayıt vuku buldu:



Söz-müzik: Nil İpek Hülagü
Video: Emir Yargın
Arkadaki bilimum ritm: Emir Aksoy, Merve Tosun, Canberk Ünsal

Sözlerini de yazalım tam olsun:

"Kimler bugün susar, diğerleri sorar,
Hep sorar sorar, ve hep aynı sorular...

Şimdilik güneş yok, cevapta hep bulutlar var,
Arada yağmur yağar.

Saçlar ıslak, gözler ıslak, zaman alır ama kururuz biz yine,
Başka şansı yok, bir şekilde, güneş açacak bir gün, bir yerde."


13 Ekim 2012 Cumartesi

7PF2P Hayal Kahvesi Bistro'da!



Run rabbit run, dig that hole, forget the sun,
When at last the work is done, don't sit down it's time to dig another one.




İki günlük reklama doyma sürecinin son gününde bu minik resimle yetinmek zorundayız. Bu gelmeyeceğiniz, kaytaracağınız anlamına gelmiyor elbet. Bilakis, gelin, posterdeki herkesi yüksek çözünürlükle görün bence.

12 Ekim 2012 Cuma

Emir Bey, altmışmetrekarelik alanlarda

(Gelin lan!)

Hemen ertesi gün (yarın) da 7 Pink Floydlar konseri var, ama onun reklamı yarına...



10 Ekim 2012 Çarşamba

Ayşegülnazcan nerelerde?*

*Son dakikada caymasaydım, Hollanda'ya gelince bu blogu kapatacak ve "Ayşegülnazcan Nerelerde?" diye yeni bir blog açacaktım. O zamandan kaytarmaya başlamıştım, belki bir faydası olur, ne bileyim bir konusu olur, sık sık seve seve yazarım diyordum. Sonra da, tam benden beklenileceği üzere, ona da üşendim. Mesela kafamda bir Hollanda rehberi yazmak var, ona da üşeniyorum.

-Bahsetmiş miydim bilmiyorum, Ali Bey arkadaşlarını yanına alıp çok güzel radyo programları yapıyor. Aachen'deyken bizi de konuk olarak aldı, ağırladı (yalan), Lindt çikolatalarla besledi (doğru). Ne kadar mantıklı konuşuyoruz tartışılır, ama bence okurken dinleyin:


-Üşenmek garip bir eylem. Tam üşenmek de değil aslında, ama kafada toplamak, toplamak, ölümüne toplamak, çevrenin bütün enerjisini emmek, ve sonra öyle kalmak. O enerjinin -çoğunlukla- birden bire, bir yere kanalize olmadan yok olması. Yok olmadan önceki sürekli rahatsızlık, huzursuzluk hissi. Hayatım bununla geçiyor benim.

-Ayşegülnazcan şimdi İstanbul'da. Doktoraya başladı, bilmediği şeyleri öğrenmeye çalışıyor. Daha yaşamaya başlayamadı tam. Çok dert etmiyor, ama bazen küfrediyor. İyi küfreder, genelde içinden. Sanırım biraz zorlanıyor.

-Bu arada laylayloyloy tabii. Bol bol insan görmece oynuyoruz. Hatta geçtiğimiz haftalarda etkinliklerden etkinliklere koştuk. Misal Ozan Bey ve İdil Hanım ile 9 katlı lazanya yaparak kişisel rekorları kırdık, bu rekorlar "tek dilimde lazanyaya doymak" gibi yeni rekorlar getirdi, aramıza Emir Bey de katıldı sonra, ama onunla pek rekor kıramadık henüz.

-Ali Bey ile tamamen Mark Ronson'u kanlı canlı görmek amacıyla Adidas All Originals Party'deydik, Mark Ronson'un sadece DJ setiyle gelmesi umrumuzda bile değildi (gerçi neblem, Record Collection'dan da bir iki bir şey çalaydı iyiydi). En güzeli ise evde üzerlerine yapıştırıcı döküp adidaslar içinde yuvarlandıktan sonra partiye teşrif eden sevgili hipsterlarımızın, Mark Ronson'un çaldığı cıptı cıptılar eşliğinde nasıl coştuğunu görmek oldu. Sam Sparro'yu da keyifle dinledikten sonra, eve içerde bulduğumuz bir torba dolusu plastik topla döndük, neden bilmiyorum. Sanırım işimiz gücümüz yoktu.

-Hollanda'ya gidene kadar, süpermarketlerdeki ürünlerin mahallelere göre çeşitlilik gösterdiğini fark edememiştim. Burada o kadar işe yaramıyor bunu fark edebilmiş olmak, ama orada iyi oluyordu, Türk yoğurdu falan buluyorduk. Hey gidi günler hey...

4 Ekim 2012 Perşembe

Record collection



Kaydetmek adına: 29.09.2012 - Mevzu var.